Delhi Sultanlığı
Adı bazı yerlerde Sultan-ı Hint olarak da geçmektedir. 1206-1526 seneleri arasında hüküm sürmüş olan bir Türk devletidir. Köken olarak Kölemen Hanedanlığı tarafından kurulmuştur. Tarih boyunca birçok Türk kökenli hanedanlar tarafından yönetilmiştir. Sadece Ludi Hanedanı, Afgan kökenlidir ve onlarda Delhi Sultanlığı 1451-1526 yılları arasında yönetmişlerdir daha sonra 1526’da Babür İmparatorluğu tarafından fethedilmiştir.
Delhi Sultanlığı’nın Tarihçesi
1206 yılında Muizzüddin’in öldürülmesinin ardından komutan Kutbüddin Aybeg’e hükümdarlık teklif edilmesiyle Delhi Sultanlığı’nın ilk adımları atılmış oldu. İltutmış, Kutbüddin Aybeg’in damadıydı ve Kutbiddin’in ölümü sonrasında tahtta hak talebinde bulundu ve önüne çıkan neredeyse herkesi öldürerek tahta geçti ve yerini sağlamlaştırdı. Ülkenin uzak topraklarını da merkeze bağlamak adına ikta sistemi uygulamaya başladı. Kendine düzenli bir ordu kurdu ve kendi adına paralar bastırdı. 1236 yılında İltutmış hayatını kaybettiğinde ülke uzun bir süre siyasi kargaşa yaşadı. Bu sürede 5 adet Delhi Sultanı öldürüldü. Delhi Sultanlığı’ndaki bu kargaşaya ancak tahta geçen Gıyaseddin Balaban dur diyebildi ve ülke tekrar refaha kavuştu. Gıyaseddin Balaban oldukça akıllı bir yönetim şekline sahipti ve çok kısa bir süre içerisinde bütün bir karışıklığı düzeltti ve ülkeyi düzene sokmayı başardı. İsyancılara karşı sert tutumlu bir hükümdar olması ülkenin düzene girmesinde büyük bir rol oynadı. 1287 senesinde Balaban’ın torunu olan Keykubad tahta geçti fakat dedesinin başarısını yakalayamadı, üzerine bir de sağlığı bozulunca ülke iyice kötü bir hal almaya başladı. Bu yönetimi düzeltmek amacıyla 1290 yılında Delhi Sultanlığı’nda yapılan darbe ile Keykubad öldürtüldü ve Emir Celaleddin bu darbe ile tahta geçmeyi başardı. Böylece sultanlıkta yönetimde olacak olan Halaci hanedanı dönemi başlamış oldu. Fakat bu yönetimde de ülkede sorunlar devam etti ve düzene sokulamadı. Türk asıllı Haleciler yönetimde düzeni sağlamak adına Afgan beyliklerine destek vermeye başladılar ve böylelikle onlara olan bağlılıklarını kanıtlamış olacaklardı fakat bu çözüm istenilen sonucu vermedi. Emir Celaleddin bu hareketleri ve ülkedeki düzenin iyice bozulmasıyla daması tarafından öldürüldü ve damadı Alaeddin tahta geçti. 1296 yılında uzun süren bir fetih döneminin ardından 6 bölgeyi Delhi Sultanlığının topraklarına katmayı başardı. Alaeddin hükümdarlığını sürdüğü dönemde büyük bir başarı elde etmişti, ülke ekonomisi düzelmişti, ülke düzene kavuşmuştu ve Moğol tehditleri önlenmişti. Sultan Alaeddin hayatını kaybettiğinde ülkede küçük bir kargaşa çıksa da o sırada sultanlığın komutanı olan Melik Kafur tarafından ülkedeki kargaşayı düzeltti fakat tahta geçebilecek büyük çocukları bir yere hapsederek tahta o zamanlar daha çocuk olan Şehabeddin’i oturttu. Hapsettiği çocuklardan üçüncüsü ona ve babasına bağlı muhafızlarca Melik Kafur öldürüldü ve hükümdarlığı sürmek üzere Mubarek Halaci başa geçti. Ülkeyi büyük bir refah içerisinde yönetti ve kalkındırdı. Mubarek Halaci’de bir darbe yüzünden öldürüldü ve Hüsrev Şah tahta geçti. Ülkede Hüsrev Şah’ın Hindu olması sebebiyle bir isyan başladı, bu isyanın başı Türk Kumandan Melik Gazi idi. Hüsrev Şah’ı tahttan indirtti ve öldürttü ardından tahta kendisi geçti ve Delhi Sultanlığı’nda Tuğluklar dönemine geçiş yapıldı. Melik Gazi ülkenin sınırlarını genişletti ve Begal’den dönerken hayatını kaybetti. Oğlu Muhammed tahta geçerek oldukça uzun bir hükümdarlık sürdü. Muhammed hükümdarlığı süresince ülke refah içerisindeydi. Muhammed 1351’de hayatını kaybettiğinde yerine halefi Firüz Şah geçti. Hükümdarlığı sırasında ülke daha çok kalkındı ve insani değerlere oldukça önem veren birhükümdardı. Suçlulara işkence edilmesini dahi yasaklamıştı. Çoğu tarihi kaynakta Delhi Sultanlığı’nın tarihindeki en barış yanlısı sultandır. Firuz Şah’ın ölümünden sonra da ülke bir taht kargaşasına maruz kalmıştır. 1398 yılında Timur tarafından açılan savaşla bu kargaşa iyice baş göstermeye başlamıştır. Bu sırada ülkenin bazı kesimleri kendi bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Taht sürekli olarak el değiştirmekte ve kimse ülkede düzeni sağlayamamaktadır. Dönemin son sultanı olan Nasiruddin Mahmud’un da ölmesiyle Delhi Sultanlığı’nda yeni bir dönem başladı. Seyyidler dönemi başladığında da ülke bir türlü eski düzenine kavuşmadı. Sultanlıkta bir otorite savaşı baş göstermekteydi ve otorite sağlanamamaktaydı. Delhi Sultanlığı giderek artmakta olan bir tehdit ile karşı karşıya kalmıştı ve Seyyidler bunu engelleyemediklerini kabul ederek ülkeyi terk ettiler ve ülkede Ludiler hanedanı dönemi başladı. Ülkede ilk kez Türk asıllı olmayan bir soy hükümdarlık sürüyordu. Bu dönemde tahtın ilk sahibi Behlül-i Ludi Afgan asıllı bir aileden gelmekteydi. Hükümdarın yönetimi ile Delhi Sultanlığı eski günlerine geri dönmeye başladı. Behlül’ün oğlu babasının ardından tahta geçti ve babasının izinden giderek sultanlığın sınırlarını genişletti ve babası gibi hüküm sürerek sultanlıktaki itibarı kazandı. İskender’in ardından tahta geçen İbrahim Delhi Sultanlığı’nın son hükümdarı oldu. Hükmettiği beyliklere karşı kötü tutumu beyliklerde ayaklanmalara sebep oldu. Kendi kardeşlerine ve ülkenin komutanlarına olan tavırlarıyla da tepki çektiği için ülkedeki baş kaldırı giderek artmaya başladı. Ortalığı sakinleştiremeyen İbrahim, amcasından yardım istedi. Amcası ile Babür’den yardım istedi ve ülkeyi kurtarmalarını söyledi. Böylece açılan savaşta 1526 senesinde Delhi Sultanlığı ünlü Panipet Savaşı ile son bularak Babür İmparatorluğu’nun bir parçası oldu.
Delhi Sultanlığı’nın Bayrağı
Yeşil rengin üzerine enine paralel olarak çizilmiş bir şerit geçmekteydi.
Yorum gönder